İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, Genel Başkan Meral
Akşener’in 26 Ağustos tarihinde Afyon Kapalı Spor Salonu’nda vatandaşlara hitap edeceğini
söyledi. Zorlu, “Burada yapılacak önemli açıklamaların Türk siyasetinde önemli bir başlangıç
olacağını ifade etmek istiyorum” dedi.
İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, Başkanlık Divanı toplantısı
ardından genel merkez binasında basın toplantısı düzenledi.
Akbelen’deki ağaç kesimini gündeme almak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin olağanüstü toplantıya çağrıldığını hatırlatan Zorlu, “Tüm grubumuzla yarın TBMM’de olacağız ve bu öneriyi destekleyeceğiz. Sürecin büyük bir olgunlukla tartışılmasının önünü açmaya çalışacağız.” dedi.
Sığınmacı konusuna değinen Zorlu, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da Avrupa Birliği ile ilgili
açıklamaları olduğunu söyledi. İYİ Parti Sözcüsü “Biz Avrupa Birliği ile ilişkilerin bir bölümünde
de sığınmacı probleminin çok önemli bir başlık olduğunu ve bunun belirli bir noktaya
getirilmeden samimi ilişkilerin kurulmasının çok zor olacağına inanıyoruz. Bu konuda en hazırlıklı
parti olduğumuza inanıyoruz. Göç Politikaları Başkanlığımızın, bugün yaptığı sunum
çerçevesinde Eylül başından itibaren başkanlığımız, Tolga Akalın’ın başkanlığında öncelikle
sığınmacıların ve kaçak yabancıların yoğun olduğu illerden başlamak üzere STK’larımızla,
belediyelerimizle ve diğer paydaş kuruluşlarla bir araya gelecek. Sorunu kaynağında bir kez
daha tespit edip, güncel durumu irdeleyip hem vatandaşlarımızla paylaşacağız hem de İYİ
Parti’nin çözüm önerilerini paylaşacağız. Çünkü bu bütünsel bir problem haline geldi” şeklinde
konuştu.
Genel Başkan Meral Akşener’in 26 Ağustos tarihinde Afyon Kapalı Spor Salonu’nda vatandaşlara
hitap edeceğini ekleyen Zorlu, “Büyük Taarruzun 101. Yıldönümü vesilesiyle bazı etkinlikleri
gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Buna ek olarak Cumhuriyetimizin 100. Yılında da bazı faaliyetleri
gerçekleştirme kararı aldık. Özellikle 26 Ağustos tarihine dikkat çekiyorum. Burada yapılacak
önemli açıklamaların Türk siyasetinde önemli bir başlangıç olacağını ifade etmek istiyorum”
ifadelerini kullandı.
6 Şubat depremi
6 Şubat depreminin üzerinden 6 ay geçtiğini hatırlatan Zorlu, “Hâlâ yakınlarından haber
alamayan insanlarımızın varlığı enkaz kurtarma çalışmalarına dikkat etmemiz gerektiğini
gösteriyor. Özellikle depremin yaşandığı ilk 72 saatlik süreçte yaşanan aksaklıklar ve ihmaller,
kayıplarımızın sayısını artırırken aldığımız tedbirlerin de etkisizleşmesine sebep oldu. Ve
ardından bunları telefi etmek için daha büyük bir çaba gerekliliği ortaya çıktı. Bize göre 3 çabaya
odaklanması gerektiğini düşünüyoruz. Birincisi konutların acilen tamamlanması. Bu konuda
çalışmalar yapıldığını biliyoruz ancak bunların şeffaflık kavramı ile kamuoyuna açıklanma
zorunluluğu var. İkincisi insanların evlerine yurtlarına ve işlerine geri dönmesi ve bölge sosyo-
psikolojisinin hızlıca onarılması.” dedi.
Depremden sonra toplanan yardım paraları
Öncelikle meseleyle yüzleşilmesi gerektiğini ancak hükümetin bundan kaçındığına dikkat çeken
Zorlu, “Bu sabah bir hükümet sözcüsü Hatay’da niye su yok diye sorulduğunda yerel yöneticileri
suçlamaya kalktı. Peki Devlet Su İşleri ne iş yapıyor? Böyle bir suçlamanın yapılmaması gereken
günlerdeyiz. İnsanımız susuz ise sen hükümet olarak buna çözüm bulmak zorundasın. Yerel
yönetimin eksikliği varsa iş birliği içinde bunu giderebilirsiniz ama kolaycılığı asla kabul
etmiyoruz.
Ancak görülüyor ki şaşalı anonslarla televizyonlarda toplanan yardım paraları bile yerine
götürülemezken hükûmetin başta imar afları ile yaşattığı plansızlık, yeni ÖTV zamlarını
vatandaşımızın üzerine bindirdi. Şimdi soruyoruz; “Türkiye Tek Yürek” kampanyasındaki 115
milyar TL’nin ne kadarı toplandı ve bu para nerede kullanıldı?” diye sordu.
“Ne kadarlık toprak ve gayrimenkul el değiştirdi?”
Bölgedeki tarım arazilerinin imara açıldığına yönelik iddialara değinen Zorlu, “Anayasa’mız bunu
açıkça koruma altına almıştır. Ülkemizin tarım ve hayvancılık ihtiyacının yüzde 16’sını karşılayan
deprem illerinde, acaba 6 ayda ne kadarlık tarım arazisi, mera, bahçe imar kapsamına
alınmıştır? Bunların lokal bazlı gerekçesi ne olarak gösterilmiş ve illere göre dağılımı nasıl
gerçekleşmiştir?
Bize göre deprem bölgelerinde zarar gören sulama ve diğer tüm tarımsal altyapı eksikleri
giderilmeli veya yeniden yapılmalıdır. Bırakın tarım arazilerini dönüştürmek tarımsal ekonomi ve
istihdam açısından destekler artırılmalı ve bölgede üretim yapanlar nezdinde göçe engel olacak
tedbirler alınmalıdır. Bununla birlikte Hatay dâhil olmak üzere bu 6 aylık dönemde ne kadarlık
bir toprak ve gayrimenkul el değiştirmiştir? Bunları merak ediyoruz.” şeklinde konuştu.
Olası İstanbul depremi
Uzmanların olası İstanbul depremine yönelik uyarılarını hatırlatan Zorlu, “Uzmanlar şu an
İstanbul’daki bağımsız birimlerin dörtte birinden fazlasının riskli durumda olduğunu belirtiyor.
Bunların bir kısmı bazı yerleşim birimlerinde yoğunlaştığı için olası bir yıkımın etkisi çok daha
büyük olabilecektir. Bu sebeple hazırlık çalışmalarına hız vermemiz gerekmektedir. Gecikecek,
kaybedecek bir günümüzün olmadığını buradan açık yüreklilikler söylüyoruz. Ranta
dönüşmeyecek vatandaşların hak kaybı yaşamadan sadece uygun koşullarla evlerini
yenilemeleri gerektiği bir dönemden geçiyoruz. Yasa ise yasa. Ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Biz
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ivedilikle bilgilendirmesini ve
derhâl bir araştırma komisyonu kurularak, konunun merkezi ve yerel yönetim tarafından
ortaklaşa yürütülmesini istiyoruz. Biz varız, buna hazırız. Sayın Bakan’ın Meclis’i olağanüstü
toplama yönünde bir ihtimalden bahsettiğini biz de okuduk. Sizi tutan yok. Ekim sonrasını hiç
beklemeyin. Bu konuları hemen konuşalım.” diye konuştu.
“Ülke ekonomisini uçurumun kenarına sürüklediler”
Türkiye ekonomisinin savrulmaya ve vatandaşın alım gücünün tükenmeye devam ettiğini
savunan Zorlu, “Ülkeyi yönetenler bırakın verdikleri sözleri tutmayı, ülke ekonomisini bir
uçurumun kenarına sürüklemiş durumdalar. Milleti nefes alamaz hâle getiren ‘nas’lı ekonomi
politikasından vazgeçip; ‘’Rasyonel zemine dönmeliyiz.’’ diyen yeni ekonomi yönetiminin bu
sözü söylediğinden bu yana yaklaşık iki ay geçmiş ve bakın hangi zemin nasıl değişmiş? Dolar
kurunda yüzde 32, motorinde ise yüzde 42’lik bir artış gerçekleşmiş. ENAG adlı firmanın
hesaplarına göre bu 60 gündeki enflasyon artışı yüzde 21, TÜİK rakamlarını esas aldığımızda ise
yüzde 15 düzeyinde gerçekleşmiş. Bu yıkım tablosu karşısında Merkez Bankası tahminlerini
güncellemeye kalksa da Mehmet Şimşek’in de en büyük sorunu TÜİK hâline gelmiş gözüküyor.
Tıpkı emeklinin, emekçinin olduğu gibi” değerlendirmesini yaptı.
“En yüksek enflasyon ülkemizde”
“Açıkladıkları gerçek dışı rakamlarla vatandaşın cebinden aylardır çaldıkları yetmiyormuş gibi
şimdi de yeni bir senaryo ile günü kurtarma peşindeler. Bu kez önce çalışanların alacakları zam
oranı beklenmekte, bu verildikten sonra malum rakamlar açıklanmakta. Zaman kazandıklarını
zannediyorlar. Şimdi de zam için Ocak’ı bekleyin diyorlar. Pes doğrusu” diyen Zorlu, “Açıklanan
bu son verilere göre OECD ülkeleri arasında en yüksek enflasyon maalesef ki ülkemizde. G7 ve
G20 ülkelerinde enflasyon gerilerken, ülkemizde inanılmaz bir hızla yükselmeye devam etmekte.
Temmuz ayında gıda enflasyonu ülkemizde yüzde 61 olarak hesaplandı. Ama ben size şimdi yeni
ekonomi modeli diyerek ne yaptıklarını bir tabloyla göstermek istiyorum. Kasım 2021 yılında
110 liralık bir ürün, dünya ortalamasında 120 liraya yükselirken ülkemizde 408 liraya yükselmiş.”
ifadelerini kullandı.
“Vatandaşın gündemi açlık”
Eline aldığı süt ve toz çekeri kürsüden gösteren Zorlu, “Vatandaşın gündemi bu. Süslü laflarla,
yurtdışındaki bazı meseleleri gereğinden fazla köpürterek vatandaşımızın gündemini farklı
yerlere çekmek isteseler de vatandaşımızın gündemi bu; açlık, açlık seviyesi maalesef. Burada 1
kilogramlık bir süt var. Bahsettiğim tarihte bu 5 TL düzeyindeymiş. Şimdi 30 TL. Bize en yakın
ülke ise yüzde 34 ile Macaristan. Avrupa Birliği gıda enflasyonu ortalaması yüzde 15, Euro
bölgesi ortalaması yüzde 13,7, OECD ortalaması yüzde 11, G7 ortalaması ise yüzde 7 olarak
hesaplanmış. Bu çalışma ülkemizdeki vahim tabloyu bir kez daha gözler önüne seriyor.”
ifadelerini kullandı.
“Ekonomik kaygı zengin-fakir demeden artıyor”
Türkiye’de; gıda, barınma, enerji ve borç ödemesini yapabilmekten endişe edenlerin oranının
OECD ülkeleri arasında yine ilk sırada olduğuna işaret eden Zorlu, “Fakat burada çok enteresan
bir veri var. Ülkemizde en dar gelirli yüzde 20’lik kesim de geleceğinden endişeli yüzde 20’lik
zengin kesim de geleceğinden endişeli. Yani ülkenin ekonomik gidişatına duyulan kaygı zengin-
fakir demeden giderek artıyor. Sadece bununla kalsa iyi! Çiftçinin de hâli ortada. Tarımda girdi
maliyeleri son 3 yılda yüzde 15’lerden yüzde 150’e yükseldi. Peki bunun acısı kimden çıkıyor?
Tabi ki vatandaştan yani tüketiciden.” dedi.
“Emekliye derhâl ek zam açıklanmalı”
Plansızlık sebebiyle zeytinyağı fiyatlarının da arttığının altını çizen Zorlu, “Eğer önlem alınmazsa
seneye sıkıntı daha da artacak. Yok ama olur mu? Nasıl olsa millet oy verdi. Şimdi de sorunların
çözümü için 31 Mart’taki seçimleri göstermeye başladılar. Bunun adı zeytinyağı gibi üste
çıkmaktan başkası değil. İşte bu ibretlik görüntü, zeytinyağı fiyatını dizginleyemeyenlerin
zeytinyağı gibi üste çıkmasından ibarettir. Aylardır yaşanan trajedi de budur. Buradan bir kez
daha uyarıyoruz. İnsanlarımızın tahammül gücü kalmamıştır. Bırakın Ocak laflarını, 31 Mart
kaflarını. Bugünden tezi yok emekliye derhâl ek zam açıklanmalı ve açlık sınırının üzerine
taşınmalıdır. Ayrıca emekli kademeli ücretler de yeniden düzenlenmelidir.” diye konuştu.
“Bunun adı yasal tefecilik değil de ne?”
Ne faizin ne de dövizdeki artışın önüne geçilemediğini vurgulayan Zorlu, “Olan bitenler; bu ne
perhiz bu ne lahana turşusu dedirtiyor. Zira özel bankalar aylık yüzde 4 faizden aşağı kredi
vermiyor hatta yüzde 5’i bulduğunu dahi görüyoruz. Bunun adı bir tür yasal tefecilik değil de
nedir? Hadi bu oranlarla kredi almayı kabul ettik diyelim, 70 bin TL’den fazla verilmiyor ya da 12
ay vadeden fazlası olmaz deniliyor. Ülkemizde 70 bin TL ile ne yapılabilir? Bu arada bu sıradan
vatandaşlarımız için geçerli bir durum. Yandaşsanız kredi muslukları devlet bankaları eli ile
düşük faizle sonuna kadar açık. Ama gerçek ihtiyacı olana değil. Siyasi iktidarının zihniyeti en
baştan beri zengini daha zengin etmek! Yoksulluğu ise siyasi çıkarları için yönetmek. Yoksulluk
yönetimi diye bir tez yazılsa bu iktidarın dönemi incelensin muhteşem bir tez çalışması olur.”
değerlendirmesini yaptı.
Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin problemleri Özel gereksinimli vatandaşlara hizmet veren özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin yaşadığı sıkıntılara değinen Zorlu, “Asgari ücrette, KDV’de ve ÖTV’de yapılan düzenlemeler ve zamlar üst üste gelmişken bu merkezlerin ücretlerinde herhangi bir artış yapılmadı.
Yani tamamen görmezden geliniyorlar. Son iki haftadır görüyoruz ki, bu merkezlerin sahipleri işeri
kapılarına kilit vurmamak için kapı kapı, bakan bakan gezerek iyileştirme talep etmekteler. Bu
merkezlerin bugün en temel maliyetlerinden biri, öğrencilerin kurumlara taşınmasıdır. Biz bu
kürsüden daha önce defalarca dile getirmemize rağmen taşıma ücreti vermediniz. Vermediğiniz
gibi bu artan akaryakıt maliyetlerine rağmen ödeneklerinde bir düzenlemeye gitmeyerek
onların sorunlarını yok saymaya devam ettiniz.” şeklinde konuştu.
“Bu merkezlerin katsayıya bağlanması gerekiyor”
Zorlu, “Bakın 2006 yılında net asgari ücret 380 TL iken rehabilitasyon merkezlerine ödenen
bireysel eğitim ücreti toplam (KDV hariç) 360 TL idi yani asgari ücretin yüzde 94,62’si. Geldiğimiz
noktada ise bugün net asgari ücret 11.402 TL, rehabilitasyon merkezlerine ödenen ücret ise
2.421 TL yani asgari ücretin yüzde 21,23’ü. Şu tablo bile artık bu sektörün sürdürülemez
olduğunu açıkça gösteriyor. Her türlü mecrada dile getirdik. Bu merkezlerin bir katsayıya
bağlanması gerekmektedir. Örneğin, asgari ücretin yarısı gibi bir kat sayıya bağlanabilir. Kaldı kibizce olması gereken asgari ücretle eşitlenmesidir. Eğer bu şekilde bir uygulamaya gidilirse bu
kurumların yöneticileri kapı kapı gezmek yerine, eğitimde kalite ve niteliğin artırılması ile ilgili
çalışmalar yapabilirler.” dedi.
Eğitim alanında sıkıntıların ve düzensizliklerin bitmediğini dile getiren Zorlu, “Mevcut iktidar
eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirdiği için nereden tutsanız elinizde kalıyor. Tam da
depremin yaralarını sarmaya çalıştığımız böyle bir dönemde; ‘’Okullarımızda Psikolojik
Danışmanlık ve Rehberlik uzmanlarının durumu nedir?’’ diye bir araştırma yaptık. Gördüğümüz
tablo ise maalesef hiç de iç açıcı değil. Bakın bir ilkokulda rehberlik alan öğretmeni veya
psikolojik danışman bulunmasının şartı, o okulda en az 300 öğrenci olması. Ortaokul ve üzerinde
ise 150 öğrencide 1 rehberlik alan öğretmeni ya da psikolojik danışman şartı var. Deprem
bölgesinde bir ilkokulu düşünelim. 300’den az öğrencisi var ve bundan dolayı uzmanı yok. Bu
yavrularımızın en çok ihtiyaç duyduğu bu yaşta ve bu dönemde kabul edilebilir bir durum değil.
Okulların açılmasına kısa bir zaman kalmışken Milli Eğitim Bakanlığı’na çağrıda bulunuyoruz;
gerekli düzenlemeler derhâl yapılmalıdır. Gelişim çağında olan bu öğrencilere eğitim veren
kurumların açılması şartlarından biri en az 1 PDR uzmanı bulundurma zorunluluğu olmalı.”
ifadesini kullandı.
“Öğrencilere nasıl yardımcı olacaksınız?”
Öğrencilerin yurt sorununa da değinen Zorlu, ”Günü kurtarma anlayışıyla yaşayan hükûmeti
şimdiden uyarıyoruz. Yaklaşık 1,5 milyon gencimiz üniversitelere yerleşecek ve bu yavrularımızın
yarısına yakınının ise yurt ihtiyacı olacak. O zaman yeni bir sorunla daha karşı karşıya kalacağız.
Hatırlarsak 6 Şubat depreminin ardından evleri yıkılan veya kullanılamaz hale gelen
vatandaşlarımız geçici olarak yurtlara yerleştirilmişti. Fakat biliyoruz ki onlar için hazırlanan
barınma alanları henüz bitmediği için vatandaşlarımızın bir kısmı bu yurtlarda kalmaya devam
ediyor. Sormak istiyoruz: Üniversitelerin açılmasına kısa bir süre kalmışken yetkililer bu konu ile
alakalı bir önlem almış mıdır? Bir planlama yapılmış mıdır? Kiraların bu denli yükseldiği bir
dönemde öğrencilerimize nasıl yardımcı olacaksınız?” dedi.
“Aileler, çocuklarının ihtiyacını hangi bütçe ile karşılayacak?”
Yurt sorunu karşısında öğrencilerin ve ailelerin tedirginlik içinde olduğunu vurgulayan Zorlu,
“Okulların açılmasına çok kısa bir süre kaldı. Öğrencilerin ihtiyacı olan kıyafet ve kırtasiye
ihtiyaçlarını aileler hangi bütçeyle karşılayacak? Böyle bir bütçeyi insanların cebinde maalesef
bırakmadınız. Vergi zamları, ÖTV zamları derken verdiğiniz maaş artışlarını insanların cebinden
fazlasıyla geri aldınız. Biz bu duruma karşı seçimden önce eğitim destek kartı vereceğimizi
taahhüt etmiştik. Size de öneri olarak; “okul destek ödemesi” gerçekleştirmesi tavsiyesinde
bulunurken üniversite de öğrenimi gören öğrencilere de aylık geri ödemesiz bin TL katkı
sağlanması tavsiyesinde bulunuyoruz.” şeklinde konuştu.
Türk Hava Yolları’na yönelik şikayetler
Türk Hava Yolları’na yönelik vatandaşlardan çok sayıda şikayet geldiğini ekleyen Zorlu,
“Malumunuz geçtiğimiz haftalarda THY genel kurulu yapıldı ve yöneticilere yapılacak zamma dakarar verildi. Bununla da kalmadılar, bu yöneticilerin ödemesi gereken yıllık gelir vergisinin de
kurum tarafından ödenmesine karar verdiler. Bunlar bir yana son zamanlarda uçuşlarda çok sık
gecikme yaşanması ve bilet satışlarında fazla biletleme yapılması dolayısıyla insanlar mağdur
ediliyor. Bu şekilde vaktinde gelen yolcular da mağdur ediliyor. Birçok ilimiz Türk Hava Yolları iç
hat uçuşlarının yeterli olmamasından, özellikle İstanbul ve Ankara gibi merkezlere olan uçuş
sıklığının azlığından şikâyetçi. Ayrıca yapılan çapraz uçuşların da kaldırılmış olması; örneğin
Erzurum-Bursa gibi iç hat uçuşlarının tamamen ortadan kalkması ve sayısı 60’a yakın olan
havalimanlarının da kullanılmaması anlamına geliyor. Madem uçuşlar yapılmayacaktı, bu kadar
havalimanı niçin yapıldı?” açıklamasını yaptı.
Zorlu şu soruları yöneltti: “İç hatlarda tavan fiyat uygulamasına 2013 yılında başlandığında bu
yana piyasaya etkisi ne olmuştur? Havayollarını şikâyetleri neden dikkate alınmamıştır?
Ulaştırma Bakanlığı’nın iç hatlarda tavan fiyat uygulaması sebebiyle THY’nin 2022de iç hatlarda 400 milyon dolar zarar ettiği, 2023’te de 600 milyon dolar zarar edeceği doğru mudur? THYnin iç hatlardaki zararının direkt dış hat uçuşlarından karşılanması için İstanbul Havalimanına düşük maliyetli havayollarının sefer yapması engelleniyor mu? Tavan fiyat uygulaması sebebiyle
pazarda rekabetin bozulduğu, iç hatlarda zarar eden havayollarının mevcut uçuşlarına yenilerini
eklemek yerine yoğunlukla dış hatlara yöneldikleri doğru mudur?”