Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Nevin İnce, deprem sonrası görülebilecek enfeksiyon hastalıklarına dikkat çekerek, koruyucu önlemler hakkında bilgi verdi.
Doğal afetin kendisinin enfeksiyon kaynağı olmasa bile neden olduğu durumların, gelişen olumsuzluklar sonucu depremzedelerde enfeksiyonlar geliştirebileceğine vurgu yaparak açıklamasına başlayan Doç. Dr. İnce, “Depremin olduğu bölgelerde; bireylerin fiziksel yaralanmaları, toplu ve kalabalık yaşam alanları kurulduktan sonra hijyen şartlarının yeterli düzeyde sağlanamaması, temiz içme ve kullanma suyuna erişim, alt yapı bozuklukları gibi nedenlerle enfeksiyon hastalıkları açısından riskli bir durum ortaya çıkmaktadır.” dedi.
Depremin; depremzedeler üzerine afet sonrasında, farklı dönemlerde, değişik etkiler yapabildiğini dile getiren Doç. Dr. İnce, “Bölgedeki iklim ve barınma koşulları henüz uygun zeminde olmadığı için başta enkaz altında kalan çocukların, ileri yaşta olanlar ve kronik hastalığı olanların uzun süreli bir yaşam mücadelesi vermiş olması, bağışıklık sistemlerini düşürür. Aynı zamanda enkaz altında kalmamış olsalar bile yaşam alanlarındaki su ve diğer hijyen koşullarının da yeterli olmayışı, bölgede barınmak durumunda kalan herkesi enfeksiyonlara karşı savunmasız hale getirebilir. Deprem sonrasında bu nedenler ile farklı dönemlerde çeşitli enfeksiyonlara maruziyet olabilmektedir.” şeklinde konuştu.
“Kış Mevsiminde Solunum Yolu Enfeksiyonları Daha Çok Görülür”
Depremin ilk dört gününün, genellikle depremden etkilenenlerin kurtarıldığı ve afetle ilgili yaralanmaların ilk tedavisinin yapıldığı dönem olduğunu dile getiren Doç. Dr. İnce, bu dönemde yaralanma bölgesinde gelişebilen yara enfeksiyonları ve tetanoz gibi enfeksiyonların görülebildiğine dikkat çekti.
Deprem sonrası 4. ve 30. günler arasında ise bulaşıcı hastalıkların ilk dalgasının ortaya çıkabileceğine işaret etti. Bu dönemde gıda kaynaklı veya su kaynaklı enfeksiyonlar ya da damlacık yoluyla bulaşan enfeksiyonların görülebildiğini dile getiren Doç. Dr. İnce, “Sıcak havalarda gastrointestinal enfeksiyonlarla sık karşılaşılırken, kış mevsiminde solunum yolu enfeksiyonları daha çok görülür. Hijyen koşullarının bozulması, sanitasyonun sağlanamaması (sabun ve dezenfektan yetersizliği), taşıma ve depolama sırasında suyun dışkı ile kontaminasyonu, kontamine kaplar ve tencereler, kontamine yiyecekler, kemirgenlerin çoğalması, su ve gıda kaynaklı hastalık gelişme riskini arttırmaktadır. Bunların arasında hepatit A, hepatit E, tifo, tifo dışı salmonellozlar, amipli dizanteri, şigelloz, kolera, norovirus, rotavirus, leptospiroz sayılabilir.” dedi.
Depremzedelerin çadır ve barınaklarda kalabalık ve yetersiz havalandırılan ortamlarda bulunmasının solunum yolu ile bulaşan enfeksiyon riskini arttırdığını vurgulayan Doç. Dr. İnce, “En sık görülen enfeksiyonlar, viral akut solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Ayrıca, solunum yolu ile bulaşan tüberküloz, kızamık, meningokok menenjit riski de artar. COVID-19 pandemisi ve influenza epidemisinin bu dönemde devam ettiği de göz önünde bulundurulmalıdır.” ifadelerine yer verdi.
“Bölgede Var Olan Endemik Bulaşıcı Hastalıklar veya Dışarıdan Alınan Bulaşıcı Hastalıklar Salgına Neden Olabilir”
İlk 30 günün ardından iyileşme ve normale dönüş̧ dönemine geçildiğini kaydeden Doç. Dr. İnce, “Uzun inkübasyon periyodu olan enfeksiyonların ve latent enfeksiyonların belirgin hale gelebileceği dönemdir. Bu dönemde, afet bölgesinde endemik olan bulaşıcı hastalıklar, afetten etkilenen insanlar arasında salgınlara neden olabilir. 30 günden sonra uzun kuluçka dönemleri olan enfeksiyonlara yakalanmış veya hali hazırda latent tip enfeksiyonu (örn. Tüberküloz) olan kişilerin semptomlarının klinik olarak belirgin hale gelebildiği dönemdir. Bu dönemde bölgede var olan endemik bulaşıcı hastalıklar veya dışarıdan alınan bulaşıcı hastalıklar salgına neden olabilir.” diye konuştu. Doç. Dr. İnce, ayrıca kalabalık yerde yaşam sonrası bit, uyuz gibi bazı parazitlerin artışı veya salgını açısından da dikkatli olunması gerektiğini sözlerine ekledi.
Afet durumlarında bazı aşı ile önlenebilen hastalıklara karşı bağışıklığın sağlanmasının önemli bir konu olduğunu söyleyen Doç. Dr. İnce, “Yaralı ve bölgeye gidecek olan arama, kurtarma ve yardım ekibindeki kişilere önceki aşılanma durumu da göz önüne alınarak, gerekli olduğunda tetanoz (Td) aşısı uygulanmalıdır. Depremzedelere; grip aşısı, son doz aşıdan 6 ay geçmiş yetişkinlere COVID-19 aşısı, endikasyon varlığında pnömokok (zatüree) aşısı, çadır, barınak ve toplu yaşam alanlarında yaşayan afetzedelere, buralarda çalışanlara, yardım eden görevlilere, sağlık çalışanlarına, yemek hazırlanmasında görev yapan kişilere eğer bağışıklıkları yoksa tek doz hepatit A aşısı, aşısız çocuk ve yetişkinlere kızamık aşısı, risk grubunda olanlar eğer daha önce aşılanmamış ise meningokok aşısı, afetzedelere tıbbi bakım veren, kan veya vücut sıvıları ile teması olanlara eğer önceden bağışıklıkları yoksa hepatit B aşısı önerilmektedir.” dedi.
Deprem sonrası, enfeksiyon hastalıklarının gelişmesini engellemek için aşılama ile birlikte, temiz su, temiz gıda sağlanması, hijyen koşullarına dikkat edilmesi gerekliliğine işaret eden Doç. Dr. İnce, atık yönetiminin iyi yapılması, barınma ve normal yaşama devam edilmesi açısından konut yerleşimlerinin ivedilikle sağlanmasının önemine vurgu yaptı.